nafile ~ نافی
Hazine-i Lûgat - nafile ~ نافی maddesi. Sayfa: 475 - Sira: 15
Qu'est-ce que nafile نافی , le sens du mot نافی. A propos نافی turque. Dictionnaire de langue ottomane
نافی fransızca ne demek, نافی anlamı, manası, fransızca osmanlıca sözlük
نافی ماذا تقصد الفرنسية نافی وسائل الفرنسية نافی معنى الفرنسي، قاموس العربية الفرنسية
nafile ~ نافی güncel sözlüklerde anlamı:
NAFiLE ::: Fık: Farz ve vâcibden gayrı mecburiyet olmadığı hâlde yapılan ibadet. Fazladan yapılan iş. * Menfaatli olmayan. Ziyâdeden olan. * Torun. * Ganimet malı. Bahşiş. Atiyye.
nâfî ::: (a. s. nefy'den) : gideren, giderici, yok eden, yok edici.
nafile ::: (a. s. c. : nevâfil) : 1) lüzumlu değil iken yapılan iş. 2) farzların dışında kılınan namaz. 3) faydasız, işe yaramaz, boş [şey]
nâfile ::: isteğe bağlı ibadet, boş.
NaFiLE ::: Kulum farzları yapmakla bana yaklaştığı gibi başka şeyle yaklaşamaz. Kulum nâfile ibâdetleri yapınca, onu çok severim. Öyle olur ki, benimle işitir, benimle görür, benimle her şeyi tutar, benimle yürür. Benden her ne isterse veririm. Bana sığınınca, onu korurum. (Hadîs-i kudsî-Buhârî)
Farz namazı kılmamış olanın nâfile namazları kılması, vakti tamam olmuş hâmile kadına benzer. Çocuğu olacağı günlerde, çocuğu düşürür, aldırır. Çocuğu yok olduğu için, bu kadına, hâmile denemez. Ana da denemez. Bu kimse de böyledir. Farz namazlarını ödemedikçe, Allahü teâlâ, nâfile kabûl etmez. (Hadîs-i şerîf-Fütûh-ül-Gayb)
Beş vakit namazın sünnetleri ve diğer vâcib olmayan namazlar hep nâfiledir. Müekked olan ve olmayan bütün sünnetler nâfiledir. (İbn-i Âbidîn)
Eğer sizden biriniz, iki rek'at nâfile namazın sevâbını bilse idi, onu dağlardan daha büyük görürdü. Farz namazlarına gelince, artık onun sevâbını anlatmak mümkün değildir. (Kâ'b-ül-Ahbâr)
Farz ibâdet yanında, nâfile ibâdetlerin hiç kıymeti yoktur. Deniz yanında damla bile değildir. Mel'ûn şeytan, mü'minleri aldatarak, farzları küçük gösteriyor. Nâfile ibâdetlere yol gösteriyor. Zekât verdirmeyip, nâfile sadakaları güzel gösteriyor. Hâlbuki zekât niyetiyle fakire bir altın vermek, yüz bin altın sadaka vermekten daha sevâbdır. (İmâm-ı Rabbânî)
Nafile :::
- Yararsız, boşa giden, boş, işe yaramayan
Örnek: Delikanlı çağımızdaki cevher / Yalvarmak, yakarmak nafile bugün. C. S. Tarancı - Fazladan kılınan namaz veya tutulan oruç.
- Boşuna, boş yere
Örnek: Avukata söyle, nafile beklemesin. R. H. Karay - İşe yaramayan, boş.
nâfile ::: mecburiyet altında olmayarak yapılan ibadet , yapılması farz ve vacip olmayan ibadetler , boşuna , nafile namazı , farz dışında kılınan namaz , isteğe bağlı ibadet , boş , farz ve vacip olmayan ibadetler , fık: farz ve vacibden gayrı mecburiyet olmadığı halde yapılan ibadet , fazladan yapılan iş , menfaatli olmayan , ziyadeden olan , torun , ganimet malı , bahşiş , atiyye
nâfile ::: boşuna
nâfile ::: nafile namazı
nâfile ::: farz dışında kılınan namaz
nâfî ::: (a. s. nefy'den) gideren, giderici, yok eden, yok edici.
nafile ::: (a. s. c. : nevâfil) 1) lüzumlu değil iken yapılan iş. 2) farzların dışında kılınan namaz. 3) faydasız, işe yaramaz, boş [şey]
nafile ::: boşuna, faydasız, yararsız
NAFİLE :::